27 Haziran 2014 Cuma

Sabır Taşı Çat Etti!


Dört yıllık çocuklu hayatımda edindiğim yegane tecrübelerden biri de (ki kendisi anneler için büyük değer taşır) çocukların 'sabır' denen kavramdan bihaber olmasıdır. Mesela kek istiyorsa hemen pişirilecek (sizin o esnada banyoyu ya da mutfağı ovuyor olmanız onun derdi değil) ya da dans etmek istiyorsa hemen edecek (o anda bir AVM'nin orta yerinde olsanız bile!). Bunlar küçük örnekler; bir de ikiz literatüründe (bunu ben uydurdum, boşuna araştırmayın) sabır taşı olan anneyi bile çatlatan örnekler var ki sormayın gitsin!

Yaz tatili geldi çattı dedik ya önceki yazılarda, boş geçirmek olmaz tabi bu dönemi. Ayaklarımızı bi' tuzlu suya sokalım, kızgın kumlardan serin sulara atlayalım, Temmuz güneşini tenimizde hissedelim, sahil boyunca turlayıp haşlanmış mısır yiyelim, değil mi ama?! Bu vesileyle biz yaz tatili programımızı yapıp uçak biletlerimizi aldık. Yanı sıra büyük bir de hata yaptık: 'Bilgisayarda na'pıyosun babacım?' diye soran ikizlere boş bulunup, 'Babaannelere gidecez ya oğlum, uçak bileti alıyorum' yanıtını verdik!Sonrası tam bir kaos, kısır döngü, denizci düğümü, dipsiz bir kuyu!

O anda herhangi bir tepki vermeyen ikizler daha sonra sırayla yanıma gelerek hünerlerini sergilemeye başlamıştı bile. Fırtına öncesi sessizliğe bürünen evimiz, 13. Cuma'yı aratmayacak korkulara gebeydi, ancak ben bunların tümünden henüz bihaberdim :) Önce ilk doğan usulca yanaştı yanıma:

"Anne babaannemlere ne zaman gidecez?"
"Daha var oğlum, çok sonra."
"Ne kadar sonra? Dün mü?"
"Hayır oğlum, dün geçti artık, bir kaç gün sonra"
"Şimdi mi yani? Hemen mi?
"Hayır oğlum, yatcaz kalkcaz yatcaz kalkcaz, bir sürü yatcaz kalkcaz, işte o zaman."
"Yatcaz kalkcaz hooop ordayız mı anne?"
"Sen benden gizli Gülşen mi dinliyosun?"
"Gülşen kim anne? O da mı bizimle gelecek?"
"Yok be oğlum. Hadi boş ver sen. Ben sana haber veririm giderken."
"Şimdi mi?"
"Hayır annecim. Uçak saati geldiğinde ben seni giydirip götürürüm. Daha çok var, tamam mı canım?"
"Nasıl çok var?"

Sonrası benim için bir muamma. En son kulaklarımın uğuldadığını, gözümün önünde lekeler uçuştuğunu ve bir nevi çarpıntı geçirdiğimi hatırlıyorum. Ha bir de diyaloğun 'komşu komşu, inci boncuk, inek içti...' şeklinde devam ettiğini.

Bu tarz olaylar eminim her annenin başına gelmiştir. Benim farkım (burada ben ile ikiz annelerini kastediyorum) bunu iki kere yaşama kaderimiz; çünkü bu acı diyaloğun 1 dakika sonrasında ikinci doğan ikiz yanıma yaklaşarak kaderin ördüğü ağlara bir ilmek de o attı :)

Demem o ki, siz siz olun sabırsız yavruları vakitsiz bilgilerle donatmayın. Aksi halde gençliğinizin baharı erkenden solar, otobüste/uçakta/takside/metrobüste "komşu komşu, inek içti, dağa kaçtı" diye sayıklar durursunuz alimallah.

Not 1: Henüz tatile çıkmadık...
Not 2: Evet her gün, sabah-öğlen-akşam babaannemlere ne zaman gidiyoruz diye sormaktalar :)


26 Haziran 2014 Perşembe

Bugün Uyumayacak mıyız Anne?

Havalar ısındı, balkonlar temizlendi, çiçekler sulanarak gerekli renk ve koku aranjmanı yapıldı, kapı-pencere gibi açılabilecek her yer açılıp sıcak yaz güneşinden azami miktarda istifade edildi, sokaklar tıka basa çocuk doldu  ve gök kubbe bir o kadar çocuk sesiyle yankılandı, dantelini kapan komşu hanımlar beton dökülmüş her bir kapı eşiği ve merdiven basamaklarını istila etti, su tabancaları, can simitleri, kolluklar tozlu baza altlarından çıkarıldı, küçük gelen mayolar bir kenara ayrılırken diyet telaşı her bir yüzücüyü sardı - kısacası - bizim buralara yaz geldi!

Güneşin erken doğmasıyla birlikte bizim evde de yataktan çıkma saati 09.00'dan 7.30-08.00 zaman dilimine çekildi. Ben daha çapaklı gözlerimi açıp nerede olduğumu anlamaya çalışırken ikizler çoktan yataktan çıkmış ve "hadi kahvaltı hazırla anne" nidalarıyla odama doluşmuş oluyorlar. Ayaklarımı sürüye sürüye tuvalet-mutfak-yemek masası üçgeninde 1 saat geçirdikten sonra herkesi doyurmayı başarıyorum. Öğlen saati çok sıcak olduğundan oyun saatimi park yerine balkonda geçiriyoruz, parka ise akşam saatlerinde çıkmayı tercih ediyoruz. Buraya kadar her şey iyi güzel. Sıradan bir çocuklu ev rutini kıvamında. Ancak 4 yaşına girdiğimiz bu yıl daha önce karşılaşmadığımız bir sorunla karşılaştım: ÖĞLEN UYUMAYALIM ANNE, LÜTTTFEEEEN!

Ama bu nasıl olur? İkizlerin öğlen uykusu benim yıllık iznim gibi, Alaçatı tatilim gibi, Aquapark eğlence merkezim gibi, olmazsa olmazım yani. O bir buçuk saatlik hem kısıtlı hem de sonsuz süre zarfına bir anne neler neler sığdırır...Karnını doyurur, akşam yemeklerini pişirir, ütüsünü yapar, uzanır kitap okur. Alllaaahhh Maldivler'de bir haftalık tatil hediye etseler vallahi de billahi de o süreye değişmem!!

Bu hafta bir gün baktım ki gerçekten uykuları yok, "hadi bi' deneyelim" dedim.

İlk gün normal saatinden 2 saat sonra ikizlerden biri uykum geldi diye sızlanmaya başladı. Bu sefer geç uyudu, geç kalktı, gece de haliyle geç yattı.

İkinci gün biri uyudu, biri uyumadı. Uyumayan uyuyanı rahatsız etti. Bana da dünyamı dar etti.

Üçüncü gün ikisi de uyumadı lakin akşam 19.00-20.00 civarında ağlamalar, feryat figanlar, yerde yuvarlanmalar, T.V.'ye sarmalar, ne ararsanız. Dünyam karardı.

Dördüncü gün baktım ki ben benlikten ikizler de insanlıktan çıkıyor, "siz daha olmamışsınız" diyerek her bir yavruyu yuvasına geri yolladım. Hissettiğim huzur paha biçilemez...

İkizlerle bu haftaki deneyimim, "ilkokul yıllarına kadar öğlen uykusunu kaldırmayı düşünmüyorum" dedirtecek kadar ileri safhadaydı :)




Bitmeyecek Öykü

Ve Bitmeyecek Öykü bitti! Kitap bir çocuğun, sınırsız bir hayal gücünün var ettiği Fantazya diyarına yolculuğunu konu ediniyor özünde. An...