20 Ekim 2019 Pazar

Bitmeyecek Öykü

Ve Bitmeyecek Öykü bitti! Kitap bir çocuğun, sınırsız bir hayal gücünün var ettiği Fantazya diyarına yolculuğunu konu ediniyor özünde. Ancak bu yolculuk kitap boyunca bir kendini bulma serüvenine dönüşüyor; hem kitabın baş kahramanı hem de okuyucunun kendisi için. Bölümler ilerledikçe bilinçaltı, sezgilerimiz, duygularımız, önyargılarımız, anılarımız, ailevi ilişkilerimiz, dostluklarımız,  cesaretimiz ve korkularımız, isteklerimiz, beklentilerimiz, ihtiyaçlarımız ve daha nice kavram baş gösteriyor. 
"Kimisi, ancak olduğundan başka türlü olursa mutlu olabileceğine inanır ve hayatı boyunca dolanır durur."
Kahramanımız Bastian Balthasar Bux da hayatındaki pek çok şeyden mutlu değil ve bunları değiştirme peşinde çünkü "okuldan, her günkü bozgun yerinden, onu güzellikle yola getirmeye çalışan ya da öfkelerini üstüne boşaltan öğretmenlerden, kendisiyle eğlenen ve ne kadar beceriksiz, ne kadar savunmasız olduğunu yüzüne vurmak için hiçbir fırsatı kaçırmayan öteki çocuklardan korkuyor ister istemez". 

Fakat öykü boyunca öyle anlara şahit oluyor, öyle duygular deneyimliyor ki artık en büyük, en güçlü ya da en akıllı olmak istemiyor. Aksine iyi ya da kötü, güzel ya da çirkin, akıllı ya da aptal, olduğu haliyle, tüm yanlışlarıyla, hatta doğrudan bunlar yüzünden sevilmek istiyor. Serüveni sona ererken artık biliyor; dünyada sevincin binlerce biçimi olduğunu ve temelde hepsinin sevebilme sevincinde birleştiğini idrak ediyor. 

İşte bu noktada, ne mutlu ki, bir kitap bir çocuğun hayatını değiştiriyor ve bir kitapçıda başlayan öykü yine aynı kitapçıda sona eriyor. Hem de dışarıda ilk kar atıştırmaya başlamışken. Daha büyülü bir atmosfer düşünebiliyor musunuz?

Kalınlığı açısından kitaba başlarken biraz tereddüt ettim ve ilk başlarda öyküye girmekte zorlandım. Hatta bu sebeple araya başka kitaplar aldım. Ancak ortalara doğru macera dozu arttıkça öykü biraz hız kazandı. Yine de bazı bölümlerin gereksiz uzunlukta olduğunu düşündüm ve çok fazla isim karmaşası vardı. Genel olarak güçlü, derinlikli bir hayal gücünü temsil etse de beni kendisine hayran bırakmadı. Yazarın Momo'sunu daha çok sevmiştim :)

15 Ekim 2019 Salı

Kalbinizdeki Buzları Eritin!


Grönland'dan gelen Şaman diyor ki "Başına ne gelirse gelsin, onu kabul etmeyi öğrenmelisin. O zaman kendini bulmuş olursun." Tabii bu söylemesi kolay, uygulaması ise oldukça zor bir süreç. Pek çok kişisel gelişim kitabında olduğu gibi teoride her şeyi mükemmel kavrasak da, iş hayata geçirmeye geldiğinde hepimiz şöyle bir duraksamıyor muyuz? İnsan kendini bulmaya nereden başlar, doğru yolda olduğunu nasıl bilir? Bunlar hep muallak. Zaten şamanın kendisi de sadece çok az insan kelimelerin arkasından eyleme geçebilir, bu yolda bolca sabır gereklidir diyor.

Her şeyin daire içinde ilerlediğini açıklıyor bir de. "Yaptığın her şey sana geri döner. İyi bir şey yaparsan sana bin kat fazlası bir iyilikle geri döner." Aslında bizdeki ne ekersen onu biçersin atasözü bu felsefeyi çok güzel özetliyor. Aslolan kalbimizi temiz tutmak öyleyse...

Ebeveynlik konusuna değiniyor. Bir çocuğu yetiştirirken en önemli şey çocuğun gülümsemesidir diyor. Yani sözlerin, davranışların çocuğu gülümsetecek şekilde olmalı, çocuğun kalbini ısıtmalı, çocuğun enerjisini, ruhunu yükseklere taşımalı diyor. Günümüzdeki stresli şehir hayatında bu ne kadar mümkün tartışılır tabii. Çoğu anne-baba çocuklarını kısıtlı zaman içerisinde görüyor ve kimi zaman yorgunluktan çocukla layıkıyla ilgilenemiyor bile. Yine de şamanın bakış açısını sevdim. Çocuğunu sarıp sarmala, ona sevgini ver, onu gülümset ama zamanı geldiğinde bir kartalın yavrusunu yuvadan aşağı attığı gibi, günü geldiğinde çocuğun uçmasına izin ver, ona güven diyor. Burada da ebeveyne bağlılık ve bağımlılık konuları devreye giriyor tabii.

Bir de hayata genel bir bakışı var ki bu konuda çok haklı bence. İnsanlar "hayatlarını yaşamak yerine hayatı bekliyorlar." diyor. Hayatın dışarıdan bize gelmesini bekliyoruz. Halbuki hayat çoktan yanımızda, şimdi ve burada. Bu noktada da farkındalık kavramı göz kırpıyor :)

Ve zaman yönetimi; diyor ki şaman "Manhattan'a gittiğim zaman hiçbir şey için vakti olmayan insan göreceksin.Her zaman yaptıklarını yapıyorlar, her zaman yaptıkları o kadar çok zamanlarını alıyor ki, başka bir şey yapmaya vakitleri kalmıyor. Bu dünyanın her yerinde böyle. O kadar meşgulüz ki, hayatın kutlanması gerektiğini unutuyoruz."

Dinlerden günlük yaşama, kadın-erkek ilişkisinden çocuk yetiştirmeye, şehir hayatından doğaya, hayatın dengesinden kendimizi tanımaya kadar pek çok konuyu yalın bir dille geniş bir yalpazede ele alıyor kitap. Güzel bir röportajla da sona eriyor. Benim için keyifli ve arındırıcı bir okuma oldu. Ekim ayına çok yakıştığını düşündüğüm limonlu kekim ve bir fincan sıcak çay eşliğinde ben bir süre daha bu konulara kafa yoracağım :)

Bol kitaplı bir hafta diliyorum...




Bitmeyecek Öykü

Ve Bitmeyecek Öykü bitti! Kitap bir çocuğun, sınırsız bir hayal gücünün var ettiği Fantazya diyarına yolculuğunu konu ediniyor özünde. An...